Doçentlik Kriterlerindeki Aksaklıklar Ve Öneriler

DOÇENTLİK KRİTERLERİNDEKİ

AKSAKLIKLAR VE ÖNERİLER

 

Süleyman AYDIN
Tıbbi Biyokimya Anabilim Dalı, Tıp Fakültesi, Fırat Üniversitesi, Elazığ, saydin1@hotmail.com;
Tel: 05334934643

 

Ülkelerin eğitim kadroları geleceğin yetişmiş insan gücünü hazırlayan bireylerden oluşmaktadır. Bu eğitim kadrolarının en tepesinde de üniversiteler bulunmaktadır. Bu yüzdendir ki üniversitelerin akademik kadrolarının iyi donanımlı ve geleceği inşa edebilecek bireylerden oluşmasını istemesi en doğal haklarıdır. Üniversitelerin eğitim kadroları öğretim elamanları ve öğretim üyelerinden oluşmaktadır. Öğretim üyelerinin akademik payeleri ülke menfaatleri göz önünde bulundurularak bazı kurallara bağlanmıştır. Ancak bu kurallarda bir takım aksaklıklar göze çarpmaktadır. Bu çalışma mevcut kurallarda göze çarpan aksaklıkları ve olası çözüm önerilerini kaleme almaktadır.

Yabancı dildeki aksaklık

Yabancı dil yeterliliği için mevcut koşullarda YÖKDİL sınavından 55 almak yeterlidir. Bu sınır bir kriter olarak yer almakla birlike, üniversitelerimizin çoğunda yabancı dil geçiş notu 60 ve bazı üniversitelerimizde ise 70’tir. Bu durum, YÖKDİL sınavından 55 alma kriterinin gerçek hayatla bağdaşmadığını göstermektedir. Yabancı dilin akademik unvan alınmasında şart koşulması durumu daha da vahim hale getirmektedir.

Doçentlik kriterlerinin sık değişimine bağlı aksaklıklar

Hiç şüphesiz ülkelerin akademisyenlerinin standardını artırmak istemeleri ve kuralları değiştirmeleri gayet normaldir. Ancak unutulmamalıdır ki akademisyenlik tıpta uzmanlıkta uzmanlık eğitimi (asistan eğitimi) ile veya yüksek lisans eğitimi ile başlar. Bu eğitimlere başlayan bireyler akademik yaşamın ilk üyeleridir ve mevcut kuralları bilerek gelmişlerdir. Dolayısıyla ülkedeki mevzuat asistanlığa başladığı dönem ne ise en son akademik paye olan profesörlük unvanına kadar aynı mevzuata tabi olmalıdırlar.

Aksi takdirde bireyler geleceği göremediklerinden hayatlarını ve düzenlerini belirsizlik içerisinde yaşamaktan mutsuz olurlar. Sosyal devletin en önemli görevi bireylerin huzur ve refahını korumaktır. Yeni kurallar ve kanunlar ancak ve ancak yeni başlayanlara uygulanmalıdır. Böyle olmazsa akademisyenliğe karar vermiş bireyler yaşamlarını ve geleceklerini belirsizliğe teslim ederek yaşamak zorunda kalırlar.

Atıf kriterlerindeki aksamalar

Yaşam bilimlerinde en fazla yapılan araştırma çalışması yöntemi hastalıklı ve sağlıklı grupların karşılaştırıldığı kesitsel (çapraz kesitli, cross-sectional) çalışma, yöntemidir. Bir kesitsel araştırma çalışması sonucunda üç ihtimal vardır: Sağlıklı bireyin sonuçları hastalıklı bireyin sonuçları ile karşılaştırıldığında ya değişmez ya azalır ya da artar. Hali hazır mevcut atıf kriterlerinde, adayın sonuçları teyit edilsin ya da edilmesin, yani bulunan sonuç hiç teyit edilmese bile atıf yapıldı diye atıf kriterini yerine getirdiği kabul edilmektedir. Yani negatif (teyit olmadan) bulgular ile atıf şartı yerine getirilmemelidir. Bu durum anlaşılır değildir. Yine de literatürde pozitif ve negatif bulgular olabileceği de unutulmamalıdır. Nasıl olur da bağımsız bir laboratuvar adayın bu bulguları hiçbir bağımsız araştırmacı tarafından teyit edilmeden bu kriteri yerine getirmiş gibi değerlendirilebilir? Bunun izahı yoktur.

Bilim alanı kargaşasındaki aksamalar

Mevcut kuralların sınırları tam olarak tarif edilmediğinden en büyük kargaşa bu kısımda yaşanmaktadır. Söz gelimi sağlık bilimleri alanında 80’in üzerinde alt branş bulunmaktadır. Doçent adayları bilimsel çalışmalarını geniş sağlık bilimleri alanındaki hangi dergide yayımlarsa yayımlasınlar, bu dergi alana özgü bir dergi olarak kabul edilmektedir. Oysaki tüm farklı branşların kendine özgü dergileri bulunmaktadır. Dolayısı ile alana özgü dergilerde yayımlamadıkları müddetçe mevcut şartları yerine getirmiş (en azından başlıca eser) sayılmamalıdırlar. Söz gelimi aşağıdaki linkte Biyokimya alan dergileri görülmektedir. (https://www.scimagojr.com/journalrank.php?category=2704#google_vignette). Bu Biyokimya linkinde olduğu gibi Fizikten Matematiğe tüm alan dergilerinin listesi çıkarılmalı, alan dergilerinin dışında kalanlar doçentlik temel kriteri olarak kabul edilmemelidir. Doçentliği veren kurum tarafından bu bir kılavuz olarak hazırlanmalıdır. Söz gelimi bir biyokimyacı biyokimya parametreleri içeren yayını bir Kadın Doğum dergisinde yayınlamışsa bu alan dergisi olarak kabul edilmemelidir. Çünkü bu dergi Kadın Doğumun alan dergisidir. Benzer şekilde bir Anatomist Biyokimya dergisinde yayın yayınlayarak doçentlik kriterini yerine getirmiş sayılmamalıdır. Özetin özeti herkes kendi alanındaki dergilerde yayınlayarak akademik payelerini almalıdır. İnterdisipliner çalışılabilir ancak bir mühendislik dergisi biyokimyasal parametreler yayımlandı diye Biyokimyanın alan dergisi olarak kabul edilmemelidir. Çünkü olsa olsa bu dergi mühendisliğin her hangi branşının alan dergisi olabilir.

Uzmanlık veya doktora tezinin yayın oluşuyla ilgili aksaklıklar

Uzmanlık veya doktora tezi bir danışmanın denetimi altında yapılmaktadır. Oysa mevcut doçentlik kriterlerinde tezlerin yayımlanma zorunluluğu vardır. Tüm öğrenciler danışmanları hangi konuyu verdiyse veya kabul ettiyse onu çalışmak zorundadırlar. Bu bakımdan, uzmanlık ya da doktora tezinin yayın olamamasında danışmanın da payı vardır. Öyleyse nasıl oluyor da danışmanın yetersizliğini doçent adayı çekmek zorunda bırakılıyor. Bu durumda hiç anlaşılır değildir. Bu kuralın gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır. Buradaki yaptırım danışmana uygulanmalıdır. Bir danışman yaptırdığı tezi yayınlatamıyorsa yardımcı doçent ise doçentliğe, doçent ise profesörlüğe yükseltilmesinde bu durum bir engelleme kriteri olarak uygulanmalıdır. Bu uygulama daha kaliteli tezlerin üretilmesine ve derinleme araştırma yapılmasına neden olabilir. Ayrıca hiçbir danışmalık yapmamış, tez bitirtmemiş bir doçentin gelecek kuşaklara nasıl rehber olacağı da ayrı bir aksaklıktır. Hiç şüphesiz bu konuda bazı istisnalar da olabilir. Söz gelimi tez iyi olsa da yayın yapılamamış olabilir. Asistanın ilgisizliği de rol oynayabilir. Özellikle tıpta. uzman olunca bazı asistanlar akademik yaşamdan kopuyor. Yine tezin yapıldığı

kurumun ya da ortamın alt yapısı, idari mekanizması, ekonomik uygulamaları vb de etkili olacaktır. Dolayısı ile bu durumda ortak bir akıl mekanizması ile gözden geçirilmelidir.

Başlıca eser kriterlerindeki aksamalar

Hali hazırda birinci isim yayınlar başlıca eser sayılmaktadır. Bu başlıca eserin güvenirliliğinin ve doğruluğunun teyit edilmesi elzem olmalıdır. Bir başlıca eser minimum 10 pozitif yönde atıf almadan başlıca eser olarak kabul edilmemelidir. Birinci isim yayın yapmak her zaman araştırmacının bilime katkı yaptığı anlamına gelmez.

Paralı dergilerin ülke ekonomisine külfeti

Günümüzde hemen hemen tüm dergiler online olmuş vaziyettedir. 2000 dolardan 7000 dolara kadar değişen basım ücreti talep etmektedirler. Hiç şüphesiz bilimsel verilerimizi elbette iyi dergilerde yayımlayacağız ve tüm insanlığa ulaştırmanın bir yolunu bulacağız. Yukarıda bahsedildiği gibi yayımlama ücretleri çok fazla olduğundan ülkemiz ekonomisine de çok büyük bir yük getirmektedir. Yani akademik unvanlar da bir bakıma döviz ile satın alınmaktadır. Bu durumdan kaçınmak için mevcut kriterler azaltılmalı, ulusal dergilere önem verilmeli, böylece dövizin dış ülkelere kayması engellenmelidir.

Üniversitelerde akademik kadrolara atama kriterlerindeki aksaklıklar

YÖK tarafından doçentlik belgesi onaylandıktan sonra kadro atamalarında bazı üniversiteler sözlü sınav yapmakta, bazı üniversiteler ise yapmamaktadır. Bu durum ülkede eşitsizliğe neden olmakta ve bu yüzden mağduriyetler yaşanmaktadır. Üniversitelerin özerk olduğu düşünüldüğünde farklı uygulamalar normal bir durum gibi gözükse de aynı işi yapan insanlarda sözlü sınavı geçememelerinden dolayı mağduriyetler yaşanmaktadır. Dolayısıyla ya sözlü sınav doçent adaylarına yeniden getirilmeli ya da tüm üniversitelerde sözlü sınav uygulaması kaldırılmalıdır. Ayrıca akademik yaşamda doçentlik unvanı alındıktan sonra profesörlük için beş yıl bekleme süresi de yeniden gözden geçirilmelidir. Eğer aday dünya ve ülke ekomisine yön veren bir katkı yaptı ise bu süre beklenmeden adayın bir üst kadroya atanmasının doğru olacağı kanaatindeyim. Bu durum adayın belli bir impakt faktörüne sahip olması (söz gelimi 20 impakt faktörü) şeklinde uygulanabilir.

Dergilerin çeyreklik (Q, quarter) değerlerindeki aksaklıklar

Dergilerin Q değerlendirmeleri her zaman kaliteyi yansıtmazlar. Söz gelimi 100 yıl akademik yayın hayatı olan dergiler bile bazen quarter 4’te yer almaktadır. Yine söz gelimi Türk Biyokimya Dergisi yaklaşık 50 yıllık bir yayın hayatına sahip olmasına rağmen Q 4’te yer almaktadır. Oysa bu dergi ülkemizin alanında zirve dergisidir. Dolayısı ile Q değerlendirmelerinin de gözden geçirilmesinde fayda bulunmaktadır.

Doçentlik payesi verilirken ki aksaklıklar

Ülkemizde hali hazırda iki dönemde doçentlik başvurusu yapılmaktadır. Doçent adaylarının doçentlikleri peyderpey açıklanmaktadır. Bu durum birtakım eşitsizliklere neden olmaktadır. Nasıl başvuru tarihleri sınırlı ise sonuçların açıklanması da o şekilde sınırlı olmalıdır. Sonuçların açıklanmasında birtakım zorluklar bulunabilir. Şöyle ki jüri üyeleri doçent adaylarının dosyalarında birtakım sorunlar tespit edebilir. Bazen bu sorunlar sübjektif olabilir. Bu durum doçent adaylarının mağduriyetine yol açmaktadır. İtiraz sonucunda aday haklı ise başvuru dönemine ait doçentlik ilk açıklama tarihi itiraz eden adayın doçentlik tarihi olarak kabul edilmelidir. Özetle tüm adayların doçent olup olmadıkları sınırlı bir tarih aralığında ilan edilmelidir. Aksi takdirde mağduriyet yaşayan doçent adayı açılan kadrolara başvuramamaktadır. Bu durumun kanun koyucular tarafından göz önünde bulundurularak yaşanacak mağduriyetlerin önüne geçilmesi gerekir.

Uluslararası akademik çalışmalarda ki aksaklıklar

Hiç şüphe yoktur ki uluslararası çalışmalar çok değerli çalışmalardır. Bu tip çalışmalar dünya bilim insanları arasında kaynaşmaları sağladığı gibi devletlerarası iyi ilişkilerin kurulmasına da vesile olur (özellikle sosyal bilimler). Ancak çalışmanın başından beri araştırmacıların birlikte çalıştıkları belgelenmelidir. Aksi takdirde yayın aşamasında yabancı yazarların araştırmalara eklenmesi (yabancı uyruklu yazarların adresleri veya dilleri dolayısı ile avantaj sağlaması) sorgulanmalı. Böylece haksız yazarlık ve rekabetin de önü geçilmelidir. Dolayısı ile bu tür yayınlar doçentlik kriterleri sağlama şartı olarak kabul edilmemelidir. Yani yabancı yazarlar çalışmanın başından beri yoksa yerli ve milli imkânlar ile yayınlanmasında fayda bulunmaktadır.

Doçentlik değerlendirme jüri üyelerinin adlarının ifşa edilmesindeki aksaklıklar

Bu internet ve yapay zeka çağında her şeye ulaşmak son derece olanaklı hale geldi. Her ne kadar doçentlik değerlendirme jüri üyelerinin son zamanlarda değerlendirme tamamlandıktan sonra adları ifşa edilse de, bu durum bir takım kırgınlıklara neden olmaktadır. Dolayısı ile tıpkı makale değerlendirmelerinde olduğu gibi doçentlik dosyasının kimin değerlendirdiği yaşam boyu bir sır olarak kalmalıdır. Zaten 7 jüri üyesinin (5 asil) değerlendirmesinde çoğunluğa bakıldığından hata olma olasılığı teorik olarak son derece düşüktür.

Sonuç olarak akademik unvanların alınmasında pratikte yaşanan aksaklıklar göz önüne alınarak bunların kanun koyucular tarafından gözden geçirilip yeniden düzenlenmesinde fayda bulunmaktadır. Bu durumun akademik yaşamdaki insanların karşılaşabileceği olası sorunları ortadan kaldırıp mutlu ve huzurlu bireylerin ortaya çıkmasını sağlayabileceği, iyi yetişmiş insan gücüne ve ülkemiz ekonomisine de katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Ayrıca akademik kültür tam yerine oturduğunda gelişmiş ülkelerdeki gibi bu kurallara ihtiyaç da kendiliğinden ortadan kalkacaktır.